JINGLE BELLS
Yeni yıl denilince hiçbir zaman tam ezberleyemediğim "jingle bells"şarkısı kulaklarımda çınlar. Küçüklüğümden beri izlediğim filmlerden mi, yoksa melodisinin güzelliğinden bilinmez. Ama yeni yıl ruhunu tam yansıttığını düşünüyorum.
Refah Amerikan halkının yeni yıldaki Noel babalı, yılbaşı ağaçlı, hediyeli, süslü püslü dünyası ülkemizde de artık yaşansa da , jingle bells müziği bize uyarlansa nasıl olurdu diye düşündüm. Ya rock olurdu ya da arabesk.
http://www.youtube.com/watch?v=_FJAJnacfUw
Özellikle bugünlerde yaşadığımız, her gün yeni bir haberle uyandığımız, dünyanın en hızlı gündem değiştiren ülkesi olma özelliği ile dünya medyasının bile artık izleyemediği biricik ülkemiz her an yeni yolsuzluklarla, artçı depremler gibi sarsılıyor.
2013 yılını büyük sansasyonel haberlerle kapatıyoruz. Ayakkabı kutuları kadınlar için her zaman önemliydi ancak hiç bu kadar önemli olmamıştı! Hapse girenler, çıkanlar... Yolsuzluk iddiaları. Gerçekle yalanın karıştığı, yer altı dünyasının yeryüzüne çıktığı, karanlık bir dünyanın gözler önüne serildiği ilginç günler...
Tüm olan bitene rağmen ülkemiz için umutluyum. (Secret kitabını okudum en nihayetinde.)
Umutluyum çünkü çok güçlü bir milletiz. Türk diye bir ırk yok diyenlere inat Türk olmakla gurur duyuyorum!
Yeni yılda malum dilek dilenir. Benim bu yılki dileğim daha çok ülkem için olacak.
Bende ülkemizde jingle bells'in o beyni uyuşturan sakinlikte söylenmesini istiyorum... Aynı melodinin ülkemiz gündemini yansıtmasını diliyorum.
Birde Yılmaz Özdil'in dileğinin olmasını istiyorum.
Amin.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25473249.asp
Mutlu Yıllar....
Translate
31 Aralık 2013 Salı
24 Aralık 2013 Salı
İYİ Kİ VARSIN DİYEBİLMEK!
Ben nedense evlilik kavramına hep uzaktım. Aslında aşk dolu bir evliliğin çocuğuydum ama nedense evlilik bana çok ama çoooookkk uzak gelirdi.
Evlilik evcilik oyunundan ibaretti benim için. Sanırım korkuyordum her şeyden.
Annemi bırakıyor gibi hissetmek çok ağırıma gidiyordu içten içe .
Sonra ben el bebek gül bebek büyütüldüm. Evin küçükleri bilirler; kaç yaşına gelirsen gel hiçbir zaman gerçekten büyümezsin. Ben kendimi büyümüş hissetmediğimden evlilik büyüklerin yapacağı şeydi gibi hissederdim.
Sanki evlilik bambaşka birşey gibi gelirdi. İnsanın korkularının olması çok fena. Üstüne üstüne gidip her ne korkusu varsa yenmeli. Eğer yenmezse korkuları ile hep karşılamak durumunda kalır. Bakınız karma:)
Ama korktuğum gibi olmadı. Çünkü ben çok şanslıyım:)
Çokk sevdiğim, aşık olduğum adam bana çok romantik bir evlenme teklifi ile gelince önce şok sonra neden olmasına dönen beynimde yaşadığım 10001 soru ile geçen EVET cevabı saniyeler içinde geldi. Sanki o güne kadar hep o soruyu beklemişim gibi farklı hisler yaşadım;)
Çok mutlu , ayakların yerden kesildiği bir an o. Hayatımın sonuna kadar unutamayacağım duyguları yaşadım ben o an. Büyülendim resmen. Keman sesleri miydi, ortam mıydı, sevgilimin gözleri miydi bilemiyorum ama o an ben burada değildim.
Sonra hemen anneme, abime nasıl söyleyeceğim geldi bu mutlu haberi:) Duygusalım, ağlarım ben. Ama öyle bir damla gözyaşı aktı, gözüme toz kaçtı şeklinde değil. Baya salya sümük ağlarım. Çok da severim açıkçası ağlamayı :) Ağlaya ağlaya söyledim:) Çok komik, duygu yüklü anlar geçirdim. Şimdi düşününce aslında gerçekten gülümsüyorum ve utanıyorum halimden. Hem ağlarım hem giderim modundan uzun bir süre çıkamadım ben:) Gerçi gittiğim de yok ya bi yere, işte lafın gelişi:) Anneme 5 abimlere 2 dk uzaklıktayım:)
Bir insan ile hayatını birleştirmek, yepyeni bir aile kurmak... Tek olmak, birlikte göğüs germek zorluklarla, birlikte mutlu olmak. Aynı filmi-diziyi izlemek, sırf o seviyor diye bir yemeği, tatlıyı yapmak. Sevgiliyken yapamayacağın çok absürd muhabbetlere girmek. Eve gelirken yoğurt alır mısın demek.
![](https://fbcdn-sphotos-a-a.akamaihd.net/hphotos-ak-frc1/1001429_10152149561954972_1592584224_n.jpg)
Benim her zaman için hayatımdı "O" zaten ama evlenince daha da farklı oluyormuş. Benim canım acıdığında bilirim ki onunki benden daha çok acır.
Ağlamayı severim ama O sevmez ağlamamı. Hatta bana yıllar önce "ben seni hiçbir zaman üzmeyeceğim ve hiç bir zaman ağlatmayacağım. Benim her günüm seni mutlu etmek için geçecek ve ben bu durumdan çok keyif alacağım"demişti . Yıllar yıllar geçti gerçekten de bu böyle oldu:) Evet ne derler bilirsiniz Şanslıyım derken boşuna söylemedim.
Eşim'in (evet eş- koca gibi terimler girdi yeni hayatıma:) bugün doğum günü. Her yıl yeni yıla girerken farklı bir heyecan yaşıyorum ben. Geçtiğimiz ay ne yazık ki zor günler geçirdik. Eşim uzun zamandır olması gereken bir ameliyat geçirdi.Ameliyat, iyileşme süreci derken bir ay sağlık sorunlarıyla geçti.
Dolayısıyla benim bu yıl milli piyangonun bana çıkması dışındaki dileğim; birlikte sağlıklı,mutlu,huzurlu uzun yıllar geçirmemiz yönünde olacak. Böyle yaşlı nine ve dedeleri görünce özenirim ben. Hele el ele, sürekli birlikte olup birbirlerine destek olan, 50 yılı falan birlikte deviren muhterem kişileri.Saygı duyarım onlara çok.
Hastalıkta ve sağlıkta, ölüm sizi ayırana dek... Repliği imzayı attıktan sonra filmlerde izlediğimden daha gerçek oldu benim için. Hastalık kısmı olmazsa sevinirim tabii ki;)
Birlikte çooookkkk uzun mutlu yıllara;) her zaman saygılı, her zaman aşk dolu ve heyecanlı olmak dileğiyle...
Mutlu yıllara hayatım. Seni çok seviyorum.
![](https://fbcdn-sphotos-e-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn2/1234403_10152149555679972_225612568_n.jpg)
10 Aralık 2013 Salı
VAR OLMAYAN ÜLKEYE GİDELİM Mİ?
Hayal etmek heyecan uyandırır bende. Kafamda canlandırdığım bambaşka dünyalar var benim. Neyin kafasını yaşıyorum bilmiyorum ama canlı capcanlı bir dünya var düşlerimde.
Benim canım sıkkın olduğunda bu dünyaya kaçarım. Kendi huzur dünyamın içinde yaşarım. Kaparım tüm kapıları gerçek dünyaya ve önümde yepyeni bir kapı belirir. Film kareleri gibi düşünün. Hayal kurmak mutluluk verir.
Kışları yazın hayalini kurarız. Yazları tatilin hayalini kurarız. Özleriz, sevgilimizin hayalini kurarız. Hastaysak annemizin çorbasının hayalini kurarız.
Gün içinde hayal kurar mısınız? Ben çok severim hayalleri. Beni alıp götürürler başka yerlere.
Çocukların hayal gücüne hayranım mesela. Benim her zaman bahsettiğim ve bahsetmekten usanmayacağım muhteşem yeğenimle sessiz film oynuyorduk bir gün. "Kurtlar vadisi"ni anlattığını sonradan öğrendiğim yeğenim vadiyi şöyle anlattı: Önce sadece olduğu yerde ayakta durdu. Sonra yürümeye başladı. Ben anlamadım, bilemediğimi ve hangi filmi anlattığını sordum. Kurtlar Vadisi dedi. Ama vadiyi nasıl anlattın dediğimde ben vadide yürüyordum, vadide yürüyen adamı canlandırdım dedi:) O an "O" vadideydi hayalinde. Ben anlamadım; O anlattı:)
Yine başka bir gün, soğuk bir İzmir günü meşhur İzmir Kordon'unda yürürken ben donmuştum adeta. Hızlı adımlarla iş yerine ulaşmaya çalışırken Kordon'da bir kafenin dış duvarına plazma tv astığını gördüm. Dikkatimi çekti çünkü televizyonda sadece şöminede yanan odunlar ve dalgalanan alevler vardı ve ben o an ısındım. Şükrettim, gidip kutlamak istedim kafe sahibini. İşte hayal etmek böyle bir şey. Gerçeği yaşatır mı gerçeğe yaklaştırır mı bilemiyorum.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6n4HF3P2nsaW7N6WTIK-h24RMqumJOe_FHHNwZ-2C1_MMLHDi1kJH9PPt_QhiMZ0L52c2nzakSrPo-lVRCHqDA1a2QYA3VrhYwyWODsv9ZSqkCYLN4RbZ72iouJMp_ywCoxae783ZXMQ/s320/awesome-imagination-shadow-art.jpg)
Hayaller gerçeğe ne kadar yakın onu da bilemiyorum ama inanıyorum. Kurduğum hayaller bir gün gerçek olacak.
Siz hayal kurar mısınız? En büyük hayaliniz nedir örneğin? Ben büyük küçük bilmem ama içimi ısıtan her hayali kurarım.
Albert Einstein hayal gücü bilgiden daha önemlidir demiş. ( Imagination is more important than knowledge) Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir. http://www.uludagsozluk.com/k/hayal-gucu-bilgiden-daha-onemlidir/
Geçenlerde beni hayallere sürekleyen "Düşler ülkesi" adlı biyografik bir film izledim. Peter Pan'in yaratıcısı James Barrie'nin gerçek hayat hikayesinin anlatıldığı filmde Johnny Deep ve Kate Winslet gibi büyük oyuncular oynuyor.
Hayal gücünde sınır tanımayınca Peter Pan gibi eserler ortaya çıkıyor. İzlemediyseniz sizde Var Olmayan Ülkenin kapılarını ziyaret edin derim ben.
Hayaller hayaller...
Bugünlerde ve genelde "tatil" hayali kurmuyor değilim.
Bakınız Ali Ağaoğlu ne demişti reklamlarda "hayal ettim oldu" :)
Benim hayallerim neden olmasın ki:)
Benim canım sıkkın olduğunda bu dünyaya kaçarım. Kendi huzur dünyamın içinde yaşarım. Kaparım tüm kapıları gerçek dünyaya ve önümde yepyeni bir kapı belirir. Film kareleri gibi düşünün. Hayal kurmak mutluluk verir.
Gün içinde hayal kurar mısınız? Ben çok severim hayalleri. Beni alıp götürürler başka yerlere.
Çocukların hayal gücüne hayranım mesela. Benim her zaman bahsettiğim ve bahsetmekten usanmayacağım muhteşem yeğenimle sessiz film oynuyorduk bir gün. "Kurtlar vadisi"ni anlattığını sonradan öğrendiğim yeğenim vadiyi şöyle anlattı: Önce sadece olduğu yerde ayakta durdu. Sonra yürümeye başladı. Ben anlamadım, bilemediğimi ve hangi filmi anlattığını sordum. Kurtlar Vadisi dedi. Ama vadiyi nasıl anlattın dediğimde ben vadide yürüyordum, vadide yürüyen adamı canlandırdım dedi:) O an "O" vadideydi hayalinde. Ben anlamadım; O anlattı:)
Yine başka bir gün, soğuk bir İzmir günü meşhur İzmir Kordon'unda yürürken ben donmuştum adeta. Hızlı adımlarla iş yerine ulaşmaya çalışırken Kordon'da bir kafenin dış duvarına plazma tv astığını gördüm. Dikkatimi çekti çünkü televizyonda sadece şöminede yanan odunlar ve dalgalanan alevler vardı ve ben o an ısındım. Şükrettim, gidip kutlamak istedim kafe sahibini. İşte hayal etmek böyle bir şey. Gerçeği yaşatır mı gerçeğe yaklaştırır mı bilemiyorum.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6n4HF3P2nsaW7N6WTIK-h24RMqumJOe_FHHNwZ-2C1_MMLHDi1kJH9PPt_QhiMZ0L52c2nzakSrPo-lVRCHqDA1a2QYA3VrhYwyWODsv9ZSqkCYLN4RbZ72iouJMp_ywCoxae783ZXMQ/s320/awesome-imagination-shadow-art.jpg)
Hayaller gerçeğe ne kadar yakın onu da bilemiyorum ama inanıyorum. Kurduğum hayaller bir gün gerçek olacak.
Siz hayal kurar mısınız? En büyük hayaliniz nedir örneğin? Ben büyük küçük bilmem ama içimi ısıtan her hayali kurarım.
Albert Einstein hayal gücü bilgiden daha önemlidir demiş. ( Imagination is more important than knowledge) Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir. http://www.uludagsozluk.com/k/hayal-gucu-bilgiden-daha-onemlidir/
Geçenlerde beni hayallere sürekleyen "Düşler ülkesi" adlı biyografik bir film izledim. Peter Pan'in yaratıcısı James Barrie'nin gerçek hayat hikayesinin anlatıldığı filmde Johnny Deep ve Kate Winslet gibi büyük oyuncular oynuyor.
Hayal gücünde sınır tanımayınca Peter Pan gibi eserler ortaya çıkıyor. İzlemediyseniz sizde Var Olmayan Ülkenin kapılarını ziyaret edin derim ben.
Hayaller hayaller...
Bugünlerde ve genelde "tatil" hayali kurmuyor değilim.
Bakınız Ali Ağaoğlu ne demişti reklamlarda "hayal ettim oldu" :)
Benim hayallerim neden olmasın ki:)
25 Kasım 2013 Pazartesi
Benim pencerem
Hayat çok büyük bir denizse ve ben su damlasıysam eğer ne
kadarını doldurabiliyorum denizin? Ne kadarıyla varım ya da yokum.
Bazen sanki
deniz ben olmazsam olmaz gibi geliyor
bazen tek bir damlanın ne kadar önemsiz olduğunu
düşünüyorum.
Belkide sadece ikizler burcuyum. Tüm gelgitlerimin suçu o.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizeuf9u90ja4gV6hWcsVYaJKq3xyD8ChkKIMzHKATB6l0Kxfe3NF82WzTxF24V3oMa_HpBSrc6lixWaDRCN0-zhSn2BDhCuctdk_m68wyH6pX7sYRPieha5DMgnIynaNJYbhe6v_5Gf2zV/s400/expensive-holiday-postcard-1024x768.jpg)
Dünyam tek bir gülücükle aydınlanıyor. Bazen de aynı
gülücük sinirime dokunuyor. Bir öyle bir böyle derken etrafımdaki insanların
rolü ne? O da başka bir yazım olsun…
Ben bugünlerde biraz dram, biraz gerilim, biraz romantik yaşadım hayat denen pembe diziyi. Her telden çalıyorum; bünye altüst devam ediyor. Ama sanmıyorum ki bir ben böyleyim.
Ben bugünlerde biraz dram, biraz gerilim, biraz romantik yaşadım hayat denen pembe diziyi. Her telden çalıyorum; bünye altüst devam ediyor. Ama sanmıyorum ki bir ben böyleyim.
Pencereden dışarı baktığımda bir sürü pencere görüyorum. Her bir pencerede başka bir hayat var. Aynı anda kalabalık bir sofra varken, diğeri tek başına oturmuş yemeğini yiyor. Biri aşk acısı çekiyor, diğer taraftaki evlilik hayalleri kuruyor. Biri işinden ayrılmış, diğeri iş teklifini kutluyor.Biri hastanede geçiriyor günlerini, diğeri partilerde.
Herkesin penceresi farklı. Herkesin yaşadıkları, herkesin kendi bakış açısı çok değerli. https://eksisozluk.com/bakis-acisi--64314?nr=true&rf=bakis%20acisi
Ön yargılarımızla kişilerin pencerelerine baktığımızda sadece duvarlarını görürüz. Evlerinin, yüreklerinin içini göremeyiz. Yaşadıklarından çıkardıklarınla, başkalarının yaşadıklarından çıkardıkları aynı olmayabilir. Bunu ne kadar kabulleniyoruz?https://eksisozluk.com/onyargi--35598
Yeni yürümeye çalışan çocukları izlediniz mi hiç? Çocuklar
düşerler ama aynı hızla kalkarlar. Pes etmezler, yürümeyi kafalarına
koymuşlardır bir kere. Aslında bu çok
basit, güdüsel hareket “hayatın ta kendisi”dir. Düşüp aynı hızla geri kalkmak.
Düşsende, düşenin yanında olsanda pencere farklıdır. Aynı hikayenin farklı açıları vardır.
Bazen o hikayenin çok içinde gibi görünsende dışındasındır.
Önemli olan evin dışını görmek değil, içini görebilmektir. Çocuklar gibi düşüp, yine de ayağa kalkabilmektir.
![](https://lh3.googleusercontent.com/blogger_img_proxy/AEn0k_tW8eBMIU-eytXEvc_-4Fnu5BRUM0NCT4RseFThtRBA6mYJxLDAFnZ8NyuLQUAKLHGWkMHolvFGSOMPPl2kDBJMNLuiZxczC3fK4HET7-yKiiyHiFC-lfMf0LLRFPZaUIjPHFzzzIu3MQxQtkH5dFXcaM8=s0-d)
3 Kasım 2013 Pazar
Karanlıktaki Işık
Kapkaralık ve hiçbir sesin olmadığı bir dünya....
Görememek, duyamamak ve dolayısıyla konuşamamak.
Hayal etmesi bile güç olan bu durumda olan bizden çok farklı insanlar var. Benim dünyam filmindeki Ela karakteri işte böyle biri.
Ela için imkansız diye bir şey yok. Neleri başarabildiğine inanamayacaksınız. Filme gitmeyenler için çok fazla anlatmak istemiyorum ancak gidilmesini kesinlikle tavsiye ediyorum.
Göz teması kurabilmek, anlatabilmek duygularımızı... Bazen öyle şeyler olur ki anlatmak için can atarsın en yakın arkadaşına, sevdiklerine, sevgiline. Dayanamaz, bekleyemez ararsın belki de. Ama tüm bunlardan yoksun olmak, ifade edememek kendini, hem göremeden hemde duyamadan yaşamak çok ama çok farklı bir dünyanın olduğunu gösterir.
O insan için tek bir renk vardır; o da "siyah".
Tek bir ses vardır; içinden kopan çığlıklar...
Karanlığın içindeki ışığı arıyor Ela, kendi dünyasını anlatıyor filmde.
Peki ya bizim dünyamız? Herkesin kendi iç dünyası var. Bu dünyayı Ela'nın aksine biz kendimiz yaratıyoruz. Kendi karanlığımızı yarattığımız günler oluyor. Dibe vurduğumuz anlar, ama neden?
Mutlu olacak, şükredecek o kadar çok şeyimiz var ki. Ama günün koşuşturmasından bazen unutuyoruz. Mutlu olmak ile gelecek planlarını karıştıranlar var aramızda. Yada çizdiği tablo olmazsa üzülenler...Tanrı sen plan yaptıkça yukarıdan gülermiş halbuki.(if you want to make god laugh tell him your plans)
Mutluluk ilginç bir kavram.
Ben sevgilimin bakışında bulurum mutluluğu yada omzuna yasladığımda başımı. Güneşin batımındaki kırmızılı pembeli alacalı gökyüzünde bulurum.
İlla şairane de olması gerekmez mutluluğun,yazlık kışlık yaparken paltomun cebinde bulduğum 20'lik mutlu eder mesela:) küçük şeyleri önemli kılmaktır belkide.
Mutluluk o anın farkında olmaktır..Hayatta es'ler olup, durup düşünmek gerekir, derin nefeslerle. Senin doğal olarak yaptığın şeyleri bazı insanlar çok ama çok zor şartlar altında yapmaya çalışıyor.
Neden kendi dünyamızın ışığını yaratmayalım ki. Abidin Dino mutluluğun resminin tuvallere sığmayacağını biliyordu.Ondandır ki Nazım'a yazdığı şiirin son mısrasında şu sözlere yer vermişti "Buna da ne tual yeterdi;ne boya..."
Nazım Hikmet'in sorduğu gibi mutluluğun resmini yapamam belki ama bu duyguyu yaşamayı bilirim.
Eğer biran için bu yazıyı okuyanlar durup, mutlu oldukları anları düşündülerse ya da gerçekten şükretmek gerekiyor ya! falan dedilerse işte ben mutlu oldum bile:)
Etiketler:
Abidin Dino,
ağlamak,
Benim Dünyam,
Beren Saat,
duygu,
film,
mutluluk,
Nazım Hikmet,
sevinmek,
şükretmek
29 Ekim 2013 Salı
Allah da hata yaparmış!
7 Yaşındaki yeğenimin ölüme karşı tepki dolu, bence tarihe geçebilecek nitelikteki sözü...
-Hala, insanların zaman zaman yanlış yapabildiklerini bilirdim ama Allah'ın hata yapacağını bilmezdim. Allah da hata yaparmış....
Yakın bir tanıdığımızın ne yazık ki günümüzün illet hastalığı olan kansere yenik düşmesinden sonra çok sevgili yeğenimin sözleri nedeniyle 3 gün kendime gelemedim.
Çok netti aslında... Erken gelen bir ölüm var ve Allah hata yapmış olmalı diyor.
Ölüm simsiyahtır. Karanlıktır, soğuktur, acıdır. Kelimeler anlatamaz onu. Yokluktur, boşluktur, özlemdir,isyandır,çaresizliktir, korkudur.
Tuhaftır, çünkü hayat devam eder aslında. En acısı da budur belki de... Teselli cümleleri edilir ölü evinde.. Başınız sağolsun, ama hayat devam ediyor.
Önceleri anlamsız gelirdi bana bu söz. "Hayat devam falan etmiyor sen ne dediğinin farkında mısın?" diye çıkışmak, bağırmak gelirdi içimden. Hayat Onsuz devam falan etmezdi,edemezdi. Düşüncesi bile korkuturdu.
Ama hayat gerçekten devam ediyor hemde koskocaman bir boşlukla.
Kızardım yaşlıları gördüğümde. Çünkü erken ölenler vardı; Allah'ın hata yaptığı...
Yaşlı birileri öldüğünde o kadar da üzülmezdim. Yaşanmışlıkları fazlaydı ne de olsa. Çocuklarının mutluluklarında, üzüntülerinde yanlarında olabilmişlerdi. Sıralı ölüm versin Allah derdim. Ama orada da yanılmışım. Genç yada yaşlı fark etmiyormuş çünkü. Sevdiğin biri ile vedalaşmak hiçbir zaman kolay olmuyormuş. Bunu da öğrendim. Yani ölüm hiçbir zaman kolay değil.
Bir gün annesini yeni kaybetmiş bir arkadaşım ne kadar sürede geçiyor bu acı dedi.
"Geçmiyor" dedim. Ama kabuk bağlıyor...
Zaman ilginç bir kavram. Acı ve yokluk hep içinde bir sızı olarak kalıyor. İçin cız ediyor, gün içinde belki 15 belki 20 defa kabuk kanıyor.
Ama alışıyorsun çünkü alışamamak gibi lüksün olamıyor.
"Yokluk" duygusu çok ağır. Ne mezuniyetini yaşıyorsun dolu dolu ne de düğününü. Hiçbir günün tam olamıyor ki özel günlerin tam olsun.
Özlem duygusu nefesini kesiyor bazen. Ama çaresizlikle buluşuyor.
Evet hayat devam ediyor etmesine ama nasıl ettiğini gel de bu acıyı yaşayanlara sor.
Bu yazı Allah'ın hata yaptıklarına gelsin...
Not: Bence yeğenim bir bilge...
-Hala, insanların zaman zaman yanlış yapabildiklerini bilirdim ama Allah'ın hata yapacağını bilmezdim. Allah da hata yaparmış....
Yakın bir tanıdığımızın ne yazık ki günümüzün illet hastalığı olan kansere yenik düşmesinden sonra çok sevgili yeğenimin sözleri nedeniyle 3 gün kendime gelemedim.
Çok netti aslında... Erken gelen bir ölüm var ve Allah hata yapmış olmalı diyor.
Ölüm simsiyahtır. Karanlıktır, soğuktur, acıdır. Kelimeler anlatamaz onu. Yokluktur, boşluktur, özlemdir,isyandır,çaresizliktir, korkudur.
Önceleri anlamsız gelirdi bana bu söz. "Hayat devam falan etmiyor sen ne dediğinin farkında mısın?" diye çıkışmak, bağırmak gelirdi içimden. Hayat Onsuz devam falan etmezdi,edemezdi. Düşüncesi bile korkuturdu.
Ama hayat gerçekten devam ediyor hemde koskocaman bir boşlukla.
Kızardım yaşlıları gördüğümde. Çünkü erken ölenler vardı; Allah'ın hata yaptığı...
Yaşlı birileri öldüğünde o kadar da üzülmezdim. Yaşanmışlıkları fazlaydı ne de olsa. Çocuklarının mutluluklarında, üzüntülerinde yanlarında olabilmişlerdi. Sıralı ölüm versin Allah derdim. Ama orada da yanılmışım. Genç yada yaşlı fark etmiyormuş çünkü. Sevdiğin biri ile vedalaşmak hiçbir zaman kolay olmuyormuş. Bunu da öğrendim. Yani ölüm hiçbir zaman kolay değil.
Bir gün annesini yeni kaybetmiş bir arkadaşım ne kadar sürede geçiyor bu acı dedi.
"Geçmiyor" dedim. Ama kabuk bağlıyor...
Zaman ilginç bir kavram. Acı ve yokluk hep içinde bir sızı olarak kalıyor. İçin cız ediyor, gün içinde belki 15 belki 20 defa kabuk kanıyor.
Ama alışıyorsun çünkü alışamamak gibi lüksün olamıyor.
"Yokluk" duygusu çok ağır. Ne mezuniyetini yaşıyorsun dolu dolu ne de düğününü. Hiçbir günün tam olamıyor ki özel günlerin tam olsun.
Özlem duygusu nefesini kesiyor bazen. Ama çaresizlikle buluşuyor.
Evet hayat devam ediyor etmesine ama nasıl ettiğini gel de bu acıyı yaşayanlara sor.
Bu yazı Allah'ın hata yaptıklarına gelsin...
Not: Bence yeğenim bir bilge...
23 Ekim 2013 Çarşamba
İskeleye takıldım...
Kafayı iskeleye taktım
Sabahları erken uyanmak ne yazık ki her zaman zor gelmiştir bana. Şu sabah 5'te 6'da kalkıp sahilde koşan, yürüyen insanları anlayamam ve bunu nasıl yaptıklarına dair en ufak bir fikrim yok. Ne içiyorlarsa ne yiyorlarsa bilmek istiyorum!
7'ye kurarım telefonumun alarmını. Gece yarısı uyanır da saatin 3 yada 4 olduğunu gördüğümde daha uyuyacağım için mutlu olur, yatağa ayrı bir içtenlikle sarılırım.Hatta sarılmakla kalmam, yastığıma gömülürüm. Ama o saatten sabah 7'ye düşündüğümden daha da kısa vakit oluyor. Zaman sabahları nasıl hızlı akıyor ben yakalayamıyorum. 7'de alarm çalıyor. Benim alarmla savaşım başlıyor.5 dk illaki ertelerim. Sonrasında bir 5 dk daha derken uyuyup kalırım. Saat olur 07.30. Sonrada vapura yetişme maratonu başlar benim için. Aslında ben başta bahsettiğim spor sevdalı insanlar gibi her sabah koşuyorum. Ama vapura:)
İşe vapurla gidebilen şanslı insanlardanım. Sabah çıtır çıtır gevrekler satan simitçinin önünde kuyruk vardır.Bazen sadece martılara atmak için alınır gevrek. Gazeteci teyzenin önü ise buluşma noktasıdır. İzmir güzeldir. Havası, insanları,denizi...
Cahit Külebi'nin Atatürk'e Ağıt şiirinde söylediği gibi :
İzmir'in denizi kız, kızı deniz kokar
Sokakları hem kız hem deniz kokar.
Vapurla karşıya geçmek keyiftir. Trafik çekilecek dert değildir sabah sabah. Vapuru kaçırırsam araba ile yada izban ile gitme gafletine düşüyorum ve her seferinde o ertelediğim 5dk'ları bir daha yapmayacağıma dair kendime sözler veriyorum. İzban'daki sabah kalabalığı başlı başına ayrı bir konu. Ama şunu söyleyebilirim bir teyzenin önümdeki boş koltuğa sıçrayışını görmüşlüğüm var. Hatta rekorlar kitabına girebilecek bir uzun atlama yaptığına inanıyorum.
Vapura dönecek olursam Bostanlı Vapur İskelesinde yapılan metal yığınını görüp de beğenenler var mıdır bilmiyorum. Teknik açısını bilemiyorum ama pratikte bu kadar kullanışsız başka bir değişiklik yapılamazdı.
Bir kere geçiş yolunu kapatıyor, barikat gibi bir şey yapılmış. Dümdüz gidecekken dolaştırıyor da dolaştırıyor. Birçok insanın sabahları vapura yetişebilmek için o metal yığınlarına tırmanıp üzerinden atladığına şahit oldum. Yok henüz ben tırmanmadım ama an meselesi!
İşin kötüsü şuan vapur iskelesinin içi yenileniyor. Kışa girerken yapılan bu çalışma sonucu yine neler değişir hayatımızda bilmiyorum. Ama soğukların başladığı bugünler, şimdiden nasıl olacağının göstergesi. Madem yeni bir düzenleme yapılacaktı neden yazın yapılmadı da bu soğukta insanları dışarıda tutuyorlar?
Bugün yanımdan geçen birileri kendi aralarında konuşuyorlardı. Evet yalnızken bazen yanımdan geçen insanları dinliyor olabilirim:) Onlarda yapılmakta olan tadilattan ne kadar endişe duyduklarından bahsediyorlardı. Demek ki yalnız değilmişim dedim içimden. Metal yakışmadı güzelim iskelemize. Ne görüntüsü yakıştı ne de işlevselliği.
Sayın yetkililer buradan sizlere sesleniyorum. Hahahah havalara girmişim falan:)
17 Ekim 2013 Perşembe
Nerede o eski Bayramlar....
Nerede o eski Bayramlar....
Evet yazımın başlığından da çok net bir şekilde anlaşıldığı gibi Bayram yazısı yazmak istedim. Hem vesile ile herkesin Kurban Bayramını kutlamak, hem de özlediğim duyguları yazarak yaşamak için.
Babamlar gelince güzel bir kahvaltı yapardık bol sohbetli.
Kurban bayramları şeker bayramından farklıydı. O gün erkenden çiftliğe gidilir, kurban kesilirdi. Çiftlik kokusunu sevmezdim ama orada çok eğlenirdim. Açık havada oradan oraya koştururdum.
Eve gelince hemen duş için sıra olurdu. Arkasından giyerdik bayramlıklarımızı ve artık bayramlaşmak için hazırdık. "Bayramlık" diye bir kavram vardı.Yeni elbiseler ve ayakkabılar alınırdı bayrama özel.
Önce anne ve babamın elinden öperdim. Babam hemen verirdi bayram harçlığımızı ve hemen başlardı bayram:)
Arkasından başlardık akraba ziyaretlerine.... Yolda karşılaşırdık bazen tanıdıklarla, ya da bayramlaşmaya gittiğimiz evde illaki karşılaşırdık birileriyle.
Bayram sohbetleri bellidir aslında.
-Nasılsınız efendim?
-İyiyiz siz nasılsınız? Çocuklar nasıl? ( yanlarında oturmamıza rağmen annemlere sorarlar nasıl olduğumuzu)
Havalarda güzel şansımıza...
Doğruyu söylemek gerekirse bazen sıkılırdım o kadar gezmekten. Ama sesimiz çıkmazdı. Babamlar nereye biz oraya. Ipad'imiz yoktu ki oynayalım:)
Bol kuzenli ve akrabalı bayramlaşmalarımız gerçekten bayram havasında geçerdi. Günün sonunda dedemin evinde buluşurduk aile yemeğimizi yemek için. Sadece bayramlarda kullandıklarını bildiğim salon açılırdı o gün için. Oranın havası farklıydı çünkü normalde girilmezdi salona. Misafir geldiğinde ya da bayramlarda kullanılırdı o oda.
Dedemin vereceği bayram parasını merakla ve heyecanla beklerdik. El öpmenin ardından tüm kuzenler ne kadar bayram parası topladın diye koyu bir sohbete girerdik.
Bayramlar güzeldi eskiden. Şimdi ne babam var elini öpebildiğim, ne o eski bayram havası. Her şeyin değiştiği gibi hayatımızda bayramlarda değişti.
Ben eskiyi andım bugün. Gözümde canlandırdım ve inanır mısınız içim huzur doldu.
Sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, mutlu, huzurlu, birlik içerisinde, eski bayramların tadında nice bayramlar dilerim.
Kurban Bayramınız tekrar kutlu olsun...
Evet yazımın başlığından da çok net bir şekilde anlaşıldığı gibi Bayram yazısı yazmak istedim. Hem vesile ile herkesin Kurban Bayramını kutlamak, hem de özlediğim duyguları yazarak yaşamak için.
Ben küçük bir yerde büyüdüm. Herkesin birbirini tanıdığı, yolda yürürken selamlaştığımız, bakkal amcaların, komşu teyzelerin olduğu bir yerde.
Bayramlar bizim için önemliydi. Sabah ilk iş babam ve ağabeyim bayram namazına giderlerdi. Annem ve ben ise kahvaltıyı hazırlardık. Dilimizde ise tek bir şarkı vardı; Sevgili Barış Manço'nun "Bugün bayram erken kalkın çocuklar....." şarkısı. Babamlar gelince güzel bir kahvaltı yapardık bol sohbetli.
Kurban bayramları şeker bayramından farklıydı. O gün erkenden çiftliğe gidilir, kurban kesilirdi. Çiftlik kokusunu sevmezdim ama orada çok eğlenirdim. Açık havada oradan oraya koştururdum.
Eve gelince hemen duş için sıra olurdu. Arkasından giyerdik bayramlıklarımızı ve artık bayramlaşmak için hazırdık. "Bayramlık" diye bir kavram vardı.Yeni elbiseler ve ayakkabılar alınırdı bayrama özel.
Önce anne ve babamın elinden öperdim. Babam hemen verirdi bayram harçlığımızı ve hemen başlardı bayram:)
Sonra ağabeyim hemen elini uzatırdı. Öper miydim kızar mıydım onu pek hatırlamıyorum:)
Arkasından başlardık akraba ziyaretlerine.... Yolda karşılaşırdık bazen tanıdıklarla, ya da bayramlaşmaya gittiğimiz evde illaki karşılaşırdık birileriyle.
Bayram sohbetleri bellidir aslında.
-Nasılsınız efendim?
-İyiyiz siz nasılsınız? Çocuklar nasıl? ( yanlarında oturmamıza rağmen annemlere sorarlar nasıl olduğumuzu)
Havalarda güzel şansımıza...
Doğruyu söylemek gerekirse bazen sıkılırdım o kadar gezmekten. Ama sesimiz çıkmazdı. Babamlar nereye biz oraya. Ipad'imiz yoktu ki oynayalım:)
Bol kuzenli ve akrabalı bayramlaşmalarımız gerçekten bayram havasında geçerdi. Günün sonunda dedemin evinde buluşurduk aile yemeğimizi yemek için. Sadece bayramlarda kullandıklarını bildiğim salon açılırdı o gün için. Oranın havası farklıydı çünkü normalde girilmezdi salona. Misafir geldiğinde ya da bayramlarda kullanılırdı o oda.
Dedemin vereceği bayram parasını merakla ve heyecanla beklerdik. El öpmenin ardından tüm kuzenler ne kadar bayram parası topladın diye koyu bir sohbete girerdik.
Bayramlar güzeldi eskiden. Şimdi ne babam var elini öpebildiğim, ne o eski bayram havası. Her şeyin değiştiği gibi hayatımızda bayramlarda değişti.
Ben eskiyi andım bugün. Gözümde canlandırdım ve inanır mısınız içim huzur doldu.
Sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, mutlu, huzurlu, birlik içerisinde, eski bayramların tadında nice bayramlar dilerim.
Kurban Bayramınız tekrar kutlu olsun...
10 Ekim 2013 Perşembe
hayat ya bir oyunsa?
Blog yazmak zevkliymiş. Birilerine ulaşabilmek, yazdıklarının okunması insanın içini kıpırdatacak bir mutluluk veriyormuş. Nasıl tarif edilir bilmiyorum. Fırından yeni çıkmış bir ekmeğin kokusunu aldığımızda içimizi ısıtan bir mutluluk olur ya, ya da yağmur yağdıktan sonra mis gibi toprak kokusunu içimize çekeriz. İşte öyle huzurlu bir mutluluk var üzerimde.
Bu aralar -evet blog açtım:) şeklinde ağzım kulaklarımda dolaşıyorum. Görmemişin bloğu olmuş edası olabilir ama n'apalım işin heyecanı burada zaten.
Blog açmaya karar verdiğimde deli gibi isim düşündüm.Eminim herkesin başından geçen bir süreçtir. Hem kolay olsun, hem beni yansıtsın hem ne ile ilgili yazacağımdan biraz ipucu versin hemde hatırlanabilir olsun... Bu liste böyle uzayıp gitti.
En sonunda ben her şeyden, her konudan bahsetmek istediğimi, kendimi sınırlandırmak istemediği farkettim. Neyle ilgili yazıyorsun diyenlere sadece "hayat" demek istedim.
Moda da hayatımızın parçası, şiir de, aşkta, sevgi de, kavga da, yemekte....
Sonra küçükken düşündüğüm bir şey geldi aklıma. Eskiden bu dünyanın sadece bir rüya olduğunu ve birgün bu rüyadan uyanacağımı ciddi ciddi düşünürdüm. Tanıştığım insanların diğer hayatımda da tanıdıklarım olduğunu bilirdim içten içe. Hatta gözümün önüne dev gibi bir ağaç gelirdi ve o dev ağacın altında yatan beni görürdüm. Evet tuhaf bir çocuktum kabul ediyorum:)
Ama çokta yanılmamışım çünkü hayat gerçekten bir oyun gibi. Tanıştığımız insanların, yaşadığımız olayların bir nedeni var.Tesadüf diye bir şey yok hayatta. Hayat dersi var.
Belki de hala o tuhaf çocuğum ne dersiniz:)
O nedenle "hayat1oyunsa" dedim.
Çok sevdiğim birine bloğumun adını ilk söylediğimde oyun mu anlatmak istiyorsun dedi. Güldüm. Belki oyun da anlatırım kimbilir...
Bu aralar -evet blog açtım:) şeklinde ağzım kulaklarımda dolaşıyorum. Görmemişin bloğu olmuş edası olabilir ama n'apalım işin heyecanı burada zaten.
Blog açmaya karar verdiğimde deli gibi isim düşündüm.Eminim herkesin başından geçen bir süreçtir. Hem kolay olsun, hem beni yansıtsın hem ne ile ilgili yazacağımdan biraz ipucu versin hemde hatırlanabilir olsun... Bu liste böyle uzayıp gitti.
En sonunda ben her şeyden, her konudan bahsetmek istediğimi, kendimi sınırlandırmak istemediği farkettim. Neyle ilgili yazıyorsun diyenlere sadece "hayat" demek istedim.
Moda da hayatımızın parçası, şiir de, aşkta, sevgi de, kavga da, yemekte....
Sonra küçükken düşündüğüm bir şey geldi aklıma. Eskiden bu dünyanın sadece bir rüya olduğunu ve birgün bu rüyadan uyanacağımı ciddi ciddi düşünürdüm. Tanıştığım insanların diğer hayatımda da tanıdıklarım olduğunu bilirdim içten içe. Hatta gözümün önüne dev gibi bir ağaç gelirdi ve o dev ağacın altında yatan beni görürdüm. Evet tuhaf bir çocuktum kabul ediyorum:)
Ama çokta yanılmamışım çünkü hayat gerçekten bir oyun gibi. Tanıştığımız insanların, yaşadığımız olayların bir nedeni var.Tesadüf diye bir şey yok hayatta. Hayat dersi var.
Belki de hala o tuhaf çocuğum ne dersiniz:)
O nedenle "hayat1oyunsa" dedim.
Çok sevdiğim birine bloğumun adını ilk söylediğimde oyun mu anlatmak istiyorsun dedi. Güldüm. Belki oyun da anlatırım kimbilir...
7 Ekim 2013 Pazartesi
Acemi blogger iş başında;)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVqd8yxKAAG-nNz6UvBi5G7UR8cd3R7ZNb1U9nXIFl8SspvcfZFNHXZgTooxpqrC8PYzVW7uLba8lA1F8IksWxtUrj3ixHTZoOydiJTEb0TyQ_2puBXP8qssivHF0BsCJXsKbsm4zVDek/s320/ezgice.jpg)
Hani sorarlar ya en büyük hayalin ne diye, ben içten içe kimseye söyleme cesareti bulamasam da günün birinde kitabımı yazmayı, hatta mümkünse yazar olmayı düşlerim hep. Kitap tanıtım günlerimin olacağını, insanların benim kitabımı almak için kuyruğa girdiği günleri düşlerim. Belki komik geliyor kulağa belki de değil. Hayat bu hiçbir zaman ne olacağı belli olmaz.
Ben buna inanıyorum. Hayatta ne olacağı hiçbir zaman belli değil. Günümü doya doya, dolu dolu geçirmeyi seviyorum.
Ben eğlenmeyi seviyorum. Arkadaşlarımla, ailemle sevdiklerimle vakit geçirmeyi, hoş sohbetleri seviyorum.
Yeri geldiğinde deli gibi dans etmeyi, yeri geldiğinde deli gibi ağlamayı seviyorum. Bazen öyle bazen böyle olmayı seviyorum. Duyguları maksimum yaşamayı seviyorum. Ataol Behramoğlu'nun dediği gibi;
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,
bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey,hayata sunulmuş bir armağandır
Bundan böyle bende hayatı paylaşmak üzere buradayım.
Görüşmek üzere...ve Merhaba:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)