Translate

23 Ocak 2019 Çarşamba

Ruhumun Dikenleri


Çok sert duvarlara çarptığımı hissettim.
Kimi; "Senin ki dert mi ? Kendini toparla" dedi. Dedi çünkü benim iyi olmamı istedikleri için. Teselli cümleleri yetersiz kaldığı için.
Üzüntümü paylaştıkları ama bir şeyler söyleyip modumu yükseltmek istedikleri için.
Derdim dermanımdır belki de.
Belki konuşmak istemiyorumdur.
Belki bu yaşadıklarım ruhumu evrimleştiriyordur. Yaşanması gerekendir.

Ruhumun dikenlerinin insanlara battığını hissediyorum. Ama bazen de böyle olması gerektiğindendir.
Kendi içimde çözmem gereken durumları paylaşmadan sessizce yaşamam ve büyümem gerekiyordur belki de.
Taa derinlerdeki çocuk ağladığı için akıyordur gözyaşlarım. Kim bilir? 
Duygularla yaşamayı seçtiğim için ara ara parlamalarım. Bazen dilimin kemiği olmadan çıkıveren sözcükler karşımdakini delip geçiyor. Sonrasında yaşadığım suçluluk duygusu babamla benzerliğimden. O da öyle keskin değil miydi?. Hatıralarımda kalan boşluklar yer yer doluyor…
Film izler gibi bakıyorum hayatıma. Gördüklerimden yer yer hoşlanıyorum yer yer nefret ediyorum. Sonra diyorum ki “Sen Yaşıyorsun!”

Yaşam anda yaşanılan hislerden oluşuyorsa; o anı dönüştürme çabası olmadan sadece olanı kabul ederek yaşamak en kolayı.
Artık biliyorum.



Ä°lgili resim


22 Ocak 2019 Salı

Duygu Durumu: Karışık

Dengenizin bozulduğu oldu mu hiç? 

Peki doğru ya da yanlışın birbirine karıştığı günler?  

Güç nedir? Kendini olduğun gibi kabul etme ve kendine inanmak mıdır? Güce nasıl sahip olunur ki? Bilgi birikimin mi seni güçlü kılar, dış görünüşün mü, maddi imkanların mı yoksa güvendiğin kimseler mi? 

Düşünceler içinde kaybolduğun, kapkaranlık bir zaman diliminde, içinde  hayal kırıklıkları ve gözyaşı ile taçlandırdığın bir dünyadan aydınlık günlere nasıl geçersin?

Paralel evrende gibi aynı insan başka dünyalarda yaşayabilir mi? Kendi yarattığı cehennemde yaşadığı acıyı başkasının anlayabilmesi mümkün mü? 


Hayatının herhangi bir döneminde zorlananlar anda mutlular mı? Yaşarken eksildiler mi yoksa çoğaldılar mı? 

Tüm bu soruları topla , karmaşıklıklar ile çarp, kalp çarpıntısına böl eşittir: Duygu Durumu Karışık  


 Ä°lgili resim

17 Eylül 2018 Pazartesi

Günün sonunda herkes yalnız!




Kalabalıklar içinde yalnızım klişesi gerçek olduğu için klişe değil midir aslında ?  

Ne kadar çok arkadaşın, akraban, eşin dostun olsa da etrafında kendinle başbaşa kaldığın anlar vardır. Kendini eleştirdiğin, hırpaladığın anlar. Şunu şöyle yapsaydım böyle olmazdı. Şöyle deseydim böyle olurdu dediğin ama ne zamanı geri saracağın ne de o olayı aslında yeniden yaşamaya gücünün olmadığı. Sadece kendi kendine kaldığın o küçük ve huzursuz anlar... 

Hayat zor mu yoksa bizler mi zorlaştırıyoruz -karmaşıklaştırıyoruz bilmiyorum ama bir yerlerde bir şeylerin ters gittiği muhakkak. Çok yalnızım dedi geçenlerde tanıştığım kadın. Başka bir adam yalnızım demedi ama konuştuğu her sözcüğün alt metninde bağıra bağıra "yalnızım" diyordu. Düşündüm. Ben doğduğum büyüdüğüm şehirden hiç ayrılmadım. Evet şanslıyım çünkü etrafımda sevdiğim çok insan var. Evet mutluyum çünkü dostum dediğim insanlar var. Her şeyi içtenlikle konuşabildiğim eşim ve arkadaşlarım var. Ama sonra dedim ki aslında herkes gibi bende yalnızım... 

Düşüncelerimle,mücadelemle  kendim olma yolunda yalnız başına bir koşuşturma içinde geçip giden günler... Kırgınlıkları, kızgınlıkları sevinçleri, mutlulukları kendi içinde yaşıyor önce insan. Kiminle neyi ne kadar paylaşırsan paylaş ne neye ne kadar üzüldüğünü bilirler ne de mutluluğunu! 

Herkes için aynı olan bu basit kavramda dikkat çeken tek şey var. İnsan kendisiyle barışık ve mutluysa eğer, iç huzuru varsa mutludur. Dış etmenler sadece temennidir. 

Ne yalnızım diye modunu düşür ne de kimseye dert yan. Çünkü herkes aslında yalnız bu hayatta. Elinden tutanların olması, başın sıkıştığında birilerinin yanında olduğunu bilmek, sırtını dayayabileceğin birilerinin hayatında olması elbette paha biçilemez duygular ama şunu unutma; günün sonunda herkes yalnız!  O yüzden sarıl kendine... O kendi kendine kaldığın anlarda hırpalama kendini. Dinle içindeki sesi, kulak ver kalbine. (Yogada meditasyon yapıyormuş gibi oldu ama öyle gerçekten!) Üzme kendini, yıpratma boşuna. Hayat anlardan oluşan merdivene benziyor. Her inişin bir çıkışı var. Adımla, sabırla oluyor. Hayata dirensen de direnmesen de karşına yeni duygular çıkarıyor. Yaşam denilen döngüde yalnızları oynamakta seçenek ama yalnızlığın farkındalığı ile çevre edinmekte öyle. 

Sonuçta günün sonunda herkes yalnız. 





28 Mayıs 2018 Pazartesi

Zaman ve mekansızlık...

Herkes kendi anını yaşar. Kimse hiçbirşey için geç ya da erken kalmış değil şu hayatta. Herkes kendi deneyimini kendi duygularıyla yaşıyor. 

3 yaşındaki Merve annesiyle Fransa’ya  uçarken, hayatında hiç uçağa binmemiş 74 yaşındaki Hasan Amca var.  Kimisi 31 yaşında 4 çocuk annesi, kimisi yeni evli, kimisi hiç evlenmemiş, kiminin çocuğu olmuyor, kimi yeni boşanmış. Herkes aynı yaşta ama yaşadıkları farklı. Bazıları işinde ilerlemiş, bazıları evinde, bazıları ruhunda. Herkesin bir başkasına göre farklı meziyetleri var. Herkes özel. 
Eğer yılları saymasaydık kaç yaşında olduğumuzu bilebilir miydik? Bildiğimiz tek şey yaşadıklarımız ve anılarımız. 15 yıl önceki telefon konuşması hala aklımdaysa o konuştuğum kişi şimdi de benimle değil midir? Zaman ve mekansızlık... 
Yaş ilerledikçe öğrendiklerim değişiyor. Anılarım çoğalıyor. Hayat tecrübem artıyor. Benden küçüklere göre 30 küsur yaşına gelmiş koca kadın oldum. 80 yaşındaki dedeme göre daha hayatta çok yolum var ve hala çocuğum. Bakış açısı kişinin yaşanmışlıkları kadar değil midir? 

Acı çektiğim günlerde oluyor. Bazen evden çıkmak dahi istemediğim, kimseyle konuşmak ya da görüşmek istemediğim. Öyle zamanlar ki; kendimin bile kendime fazla geldiği dönemler. Ama öyle günlerde oluyor ki hayatımda ; “cenneti yaşadığım”. Sevdiğim, sevildiğimi hissettiğim. Duyguları ile hareket edenler acıyı da mutluluğu da daha çok hissediyor gibi geliyor bana. 
Mutluluk veren anlar var ya işte o günlerimiz çok olsun! 
Yaş alalım ama anılar biriktirelim. Birisine diyelim ki seninle çıktığımız o Bozcaada tatilindeki denizin mavisini hala unutamıyorum. O da desin ki: hele yediğiniz o balıklar! 
Yaşayalım arkadaşım. Nefes alalım. Gülelim. Eğlenelim.
Acılar olsa da hayatımızda güç alabileceğimiz, elimizden tutup bizi en dipten çıkaracak sevdiklerimiz olsun yanımızda. Bazen sadece bir bakışı ile içimizi ısıtacak dostluklarımız olsun. Aşık olduğun adam öyle bir laf etsin ki inan herşeyin güzel olacağına. Öyle baksın ki sana dünyanın en güçlü insanı hisset kendini. 
Duygular birbirine karışsın. Gülerken ağlamayı, ağlarken gülmeyi yaşayalım. Yaşayalım ki yaşadığımızı hissedelim. 

Zaman, bir anı başka bir anla kıyasladığımızda ortaya çıkan algıdır. Albert Einstein zamanda görelilik kavramını şu örnekle açıklamış: 


Bir adam güzel bir kızla oturup bir saat geçirdiğinde, bu süre kendisine bir dakika gibi gelir. Bir de onu, bir dakika için sıcak bir fırının üzerine oturtun; bu süre ona bir saatten daha uzun gelecektir. İşte görelilik budur!

Sonuç olarak bu yazıyı neden yazdım? Hissettiğimiz zamandaysak eğer ben 31’ime girdiğime göre bugün!  aslında kalıplara gerek olmadan hissettiğim andayım! 

*Not: yaşını kabullenmediği için bu yazıyı yazmış diyerek arkamdan gıybete gerek yok! 😂😂😂 Önemli olan İzafiyet Teorisi ve bilim 💋 

Hayatıma bir şekilde giren, yakından ya da uzaktan tanıdığım herkese teşekkür ederim. 
Birlikte mutlu nice anlara ve anılara...

İyi ki doğmuşum! 








9 Aralık 2016 Cuma

KABRİSTAN ÇOCUKLARI

Geleceğin bittiği yerde gözlerinde gelecek olan çocuklar onlar.

Belki de çocukların hayatı ikiye ayrılır. Şanslı doğanlar ve şanssız doğanlar diye.
Ürktüm bugün biraz nedense. Tek başına gittiğim için mi bilmem. Çok küçükken ninemiz vefat ettiğinde bende geleyim demiştim. Babam “kabristan çocuklar için değil” demişti. Kimse için değil aslında ama gidiyoruz işte. Sevdiklerimiz bir bir giderken.

Çok güzel bir çocuk dolaşıyordu etrafımda. Sanki koskoca yerde bir o, birde ben varız. Sessizliği bozan ayak sesleri.

Bir süre sonra yanımda para yok dedim. Olsun abla dedi. Elinde 5 lt'lik bir su bidonu. Ben dua ettim, o dua etti. Yaprakları temizledik birlikte. Anlıyor muydu acıyı, var mıydı ailesinden vefat eden bilmem. Gözleri ışıl ışıl, temiz pak giyimli. Sanki acıya ortak olmaya gelmiş o küçük hali ama büyük tavırlarıyla.                                                               
Ne işin var burada? Okuyor musun? Dedim. 5. Sınıfa geçtim hem de takdir ve onur belgesiyle dedi. Öğretmen ya da doktor olmak istiyorum.  Çok çalışman lazım dedim. Evet dedi. Kabristandaydık ve bunları konuşuyorduk. Acının farkında mısın diyemedim. Ama anlar gibi bir hali vardı. Gözleri ışıl ışıldı. Gelecek vardı gözlerinde.

Arabama kadar eşlik etti. Sevindi eline tutuşturduğum kağıt parçasına. Çocuktu nihayetinde. Sonra da arkasına baka baka koşarak uzaklaştı. Kime nereye bilinmez.

O giderken daha da soğudu etraf…

Ve babam her zamanki gibi haklıydı. Kabristan çocuklar için değildi.



17 Haziran 2016 Cuma

Senin için yazdım. Bi dur artık!

Günün telaşından, maddi- manevi yaşadığın kaygıdan, taşıdığın yükten, sorumluluktan sıkılmadın mı? Sen çocuğun hasta oldu diye tüm gece uyumazken, kirayı denkleştirmeye çalışırken, ödemelerin seni boğarken, iş hayatında giden tersliklerden ya da bambaşka dertlerle uğraşırken kendini dinledin mi? Yetişmeye çalıştığın hayata aslında hiçbir zaman yetişemeyeceğini söylesem. Çünkü hayat akıştan ibaret desem çok mu yabancı olurum sana? Bir durup dinlenir misin?
Bazen aslında en çok ihtiyacımız olan ama nefes almadan koşturmaya devam ettiğimiz için yapmadığımız bir şey var.
Kendimizi dinlemek!
Hadi uzun zamadır yapmadığın şeylerin listesini yapalım! Belki bir an bir tanesi gözüne çarpar ve anda kalırsın? Denemeye değer!

En son ne zaman düşünmeden hareket ettin?
Müziğin ritmine kapılıp, gözlerini kapatıp dans ettin?
Ne zaman kendine iltifat ettin? Sarıldın?
Ne zaman güldün?
En son hangi filmde ağladın?
Ne zaman seni seviyorum dedin?
Ne zaman bir çocukla oynadın?
Ne zaman yardıma ihtiyaç duyan birine yardım ettin?
En son kimden hediye aldın?
Kime hediye verdin?
Ne zaman tatile gittin?
Diyet düşünmeden ne zaman istediğin herşeyi gönül rahatlığıyla yedin?
Affettin mi arkadaşını?
Sahilde yürüdün mü yakın zamanda?
Çimlere bastın mı yalınayak?
Toprağın kokusunu çektin mi içine?
En sevdiklerinle görüştün mü yakın zamanda?
Seni en son ne heyecanlandırdı?
Hadi daha basit olsun...
Nefes aldın mı?
Yaz geldi! Güneşe baktın mı peki?
Serin esen rüzgarın tenine dokunmasını hissettin mi?
Kuşları dinledin mi?
Sıkıldın mı tüm bu sorulardan?  O zaman şimdi dur! Nefes al ve telaşına  geri dön. İstediklerini yapma cesaretin olsun.
Kendini sevebilmek için gücün olsun.

O kadar an var ki unutulmayacak. Koşturmaktan yapmadığımız ama ihtiyacımız olan!

Farkında ol. Kendin ol. Ruhuna dokun sadece. Ne istediğini dinle ve öyle devam et yoluna. Yapmak zorunda olduğun için değil yapmak istediğin için yap ne yapıyorsan.

Güzel günler senin olsun.

Kısacası Mutlu ol!

:)

8 Haziran 2016 Çarşamba

0.5 / KA - DIN

Cumhurbaşkanı doğum yapmayan kadın yarım kadındır diyerek tüm kadınları aşağılamış, kadını sadece doğurgan bir obje olarak halka mal etmiştir. Yazık.



Ülkemizde insanların her duruma, her şeye karşı bir sözü var. Sevgilisiyle güle oynaya gezen insana evlilik ne zaman sorusu şak diye sorulur.  Belki daha kendileri bile evlilik ile ilgili konuşmamışken ilişkiye farklı bir boyut kazandıran evlilik meselesi can sıkıcı şekilde ilişkinin orta yerine oturmuştur.

Hadi diyelim ki bu iki insan evlendi. Bu sefer başlar çocuk ne zaman sorusu. Keyfimin kahyası mısın kardeşim? Çocuğa sen mi bakacaksın? İster doğururum, ister doğurmam. Hem nereden biliyorsun belki çocuğumuz olmuyor. Belki çok istiyorum ama olmuyor? Şimdi bu yazıyı okuyanlar yazık bak ondan çocukları yok diyecekler! Desinler nasılsa bu memlekette herkes herkese bir şey söylüyor. 

Yarım bir kadın olarak ben Cumhurbaşkanının artık yatak odamızdan çıkmasını, en az 3 çocuk söylemleri gibi söylemlerini de alıp bu diyarlardan göç etmesini temenni ediyorum. 

Kadın... Ne ağır bir sözmüş arkadaş. Yarım ya da tam! bizim ülkemizde kadın olmak kadar zor olan başka bir durum var mı? Hamileyken sokağa çıkmayın diyen mi ararsın, tecavüze uğradıysa rızası vardı diyen mi? 

Ülkede terör almış başını gitmiş... Ne uğruna olduğu belli olmayan bir savaşta; her gün canlarımız şehit oluyor. Ne güvenliğimiz kaldı ne inancımız. Teröre alıştık diyoruz ya;  sen bir de git bak bakalım bir şehit evine. Onlar alışmış mı evlatlarının, sevgililerinin ya da babalarının yokluğuna... 

Ya da yapmamızı istediğin o çocuklar var ya... Onları nasıl koruyacağını düşün önce. Her gün çocuk istismarı haberleri okumaktan belki de insanlar çocuk yapmaktan korkar hale geldi. Bunu hiç düşündün mü tam insan? 

Güzel ülkemin güzel kadınları... 
Eş olduk, ana olduk, kardeş olduk, yarım olduk ama birey olamadık! 

Belki biz bütün olursak, sesimizi bir şekilde duyurabilirsek değişir hayatımız. 
Tutunur muyuz birbirimize yoksa hak mı verirsiniz tam insana?